bugün

entry'ler (2389)

don t touch turkish item

fıkıhta abdesti bozduğu ifade edilen durumlardan biridir. sebebi budur.

şaka şaka. sefih saltanatın son sefilinin ölümüne 3 gün yas ilan ettiğimiz ülkenin (suudi arabistan'ın) türkiye karşıtı uygulamasıdır.

sanalpazar com

bir süredir sıkıntılar yaşamakla birlikte tekrar sahalara dönme sinyali veren alışveriş sitesi. uzun bir süredir satmış olduğumu ürünün parasını göndermemekteydi. 2-3 gün önce şöyle bir mesaj yazmıştır:

"Sayın ..........................,
Son dönemde, Milletçe zorlu günlerden geçmekteyiz.
Sanalpazar ailesi olarak bizlerde bu süreçten belli oranda etkilendik . Yaşanan
bu olumsuz durumlar şirketimizin işlem akışında bir takım aksaklıklar
yaşanmasına neden olmuştur. Bundan sonraki süreçte Sanalpazar.com olarak geçmiş
alacak bakiyesi olan müşterilerimizin 60 gün içerisinde bakiyelerinin ödeneceği
bilgisini aynı ailenin bir parçası olarak gördüğümüz siz değerli iş
Ortaklarımız ile paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz.

Ülkemizin içerisinde bulunduğu bu zorlu şartlarda Memleket
Ekonomisine bir nebze olsun destek olabilmek adına, 07 Ekim - 31
Ekim 2016 tarihleri arasında gerçekleştireceğiniz (Günlük olarak toplamda
10.000 TL ye kadar olan) satışlarınızdan firma Komisyonu almıyor
olacağız. Ayrıca 07.10.2016 tarihi itibari ile yapacağınız
satışların ödemesi alıcı onayından sonra, 3 (üç) iş günü sonra
tarafınıza ödenecektir."

Umarım eski güzel günlerine döner.

sürat kargo

türkiye'de ticari ahlakın ne durumda olduğunu özetleyen kargo firması. gerçi "firma" oldukları çok su götürür:

--spoiler--
- 14 kasım'da GG üzerinden ürün alınır, satıcı aynı gün kargolar.
- 16 kasım'da (pazartesi) kargocular daireye çıkmak (sahibi o an evdedir) yerine giriş kattaki dükkana bırakmak isterler. onlar da bozuk para olmadığı için kargoyu alamaz (tabii kargocuda para üstü verecek bozuk olmamasını es geçiyorum) onlarda, "gelir o zaman şubeden alır" diyerek giderler.
- aynı gün (pazartesi) akşam müşteri hizmetleri aranır, durum özetlenir, kargonun adrese getirilmesi istenir, "tamam ama yarın getirilebilir ancak" denilir, telefon kapatılır.
- yarın (salı) akşam olur, kargo hala yoktur, müşteri hizmetleri tekrar aranır, durum tekrar özetlenir, "yoğunluk olmuştur ama yarın mutlaka gelir, notumuzu aldık" denir, telefon kapatılır.
- ertesi gün (çarşamba) 4 gibi aranır, durum tekrar özetlenir, "kaydınız alınmış işlem yapılıyor ilgileneceğiz" denilir, telefon kapatılır. aynı akşam tekrar aranır, durum özetlenir, "7.30 kadar dağıtım sürüyor, bekleyin gelir" denir telefon kapatılır.
- ertesi gün (perşembe) sikayetvar.com üzerinden şikayet açılır, durum tekrar özetlenir, şikayete her zaman verilen tipik cevap verilir, yarım saat sonra bölgeden aranılır, "bugün kargonuz mutlaka gelecek" denilir, sistemden bakılır, gerçekten de "kuryeye verildi" yazısı görülür. akşama kadar beklenir, sisteme girilir, o da ne? "kuryeden alındı" yazısı...
- ertesi gün (cuma) müşteri hizmetleri tekrar aranır, durum tüm ayrıntıları ile, açılan kayıtlardan, şikayete, bölgeden arayanın telefon numarasına kadar anlatılır, büyük bir bıkkınlıkla "bari en azından haftanın son günü bugün gelsin" denir. müşteri hizmetlerinden kız bizzat işi takip edeceğini söyler, öğleden sonra nihayet kargo bayii arar (sabit hatları asla açılmıyor. arayan cepten aradı). "arkadaşlar pazartesi gelmiş ama ürün alınmamış" der, bunun doğru olmadığı yukarıdaki tüm trafik anlatılarak izah edilir, karşılığında, "eğer kabul ederseniz arkadaşlar yarın sabah getirsinler" denir, büyük bir yılgınlıkla, "peki" denir.
- bugün sabah hatırlatma amacı ile aranır, telefon açılmaz, tekrar aranır tekrar açılmaz, mesaj yazılır, "tamam pes ettim, gelip alıyorum" diye...

pes edilmiştir, çünkü ürün geri giderse gönderen 2 kat ödeyerek geri alacak. arada da iyi niyet vardır, sırf zarar etmesin diye... övünmek gibi olmasın, yukarıdaki bir dizi hıyarlığın her an yaşandığı ülkemde bunlara şahit olunduğu halde içimizdeki merhamet leke dahi almamıştır hamdolsun.

özetle, cumartesi 2 km ötedeki samandıra'dan örnek mahallesine gelen kargoyu tam 1 hafta sonra alabildim.

siz siz olun...
--spoiler--

kafayı karıştıran sorular

"normal" şartlardaki bilgi ve kabullerimizi yer yer sorgulatan sorulardır

--spoiler--
önce küçük bir obje ile örneği verelim:

bir kalem ve bir karpuz düşünelim. kalemi karpuzun içinden geçirip karşı taraftan çıkardığımızda uç doğal olarak önce çıkar, baş ise sonra. karpuzun ilk tarafında kalemin ucu karpuza bakarken, diğer tarafta artık baş taraf karpuza bakmakta olur.

bunu dünyaya uygularsak:

dünyanın çekirdeğinde erimeyen bir araca sahip olduğumuzu ve bu araçla dünyanın merkezine doğru yol aldığımızı varsayalım....

aracın yere bakan kısmında bir delici var. yere doğru ilerlemeyi sağlıyor. biz araç içinde dünyada durduğumuz gibi duruyoruz.

araç çekirdeğe ulaşıp diğer tarafa doğru devam ettiğinde ve dünyanın diğer tarafından çıktığında biz yeryüzüne göre nasıl dururuz?

şartlar yukarıdaki gibi olursa ayaklarımız yerden çıkacak ve ters duracağız, düzelmek için hareket etmek durumunda kalacağız. peki çekirdek geçildikten yeryüzüne ulaşılıncaya kadar nasıl bir biyolojik his oluşacak? yani sürekli baş aşağı durma hissi mi oluşacak.
--spoiler--

benim kendimce bir cavabım var tabii ama... ilginç, baş ağrıtan kışkırtıcı bir soru olduğu aşikar.

dr

aşağıdaki dilekçeyi yazdırmayı başarmış firma

--spoiler--
Doğan Müzik Kitap Mağazacılık ve Pazarlama Anonim Şirketine
istanbul

W065 423 544 kodlu siparişimdeki “Unforgiven” adlı DVD orijinal dili (ingilizce) mevcut olmadığı gerekçesiyle tarafınıza daha önce iade edilmişti.

Tarafınızca YAPILMAYAN incelemeler sonrası tarafıma yeniden gönderilen “YENi” üründe de orijinal dil bulunmamakta, dvd öncekinde olduğu gibi torrentten indirilerek boş dvd’ye yazılmış izlenimi vermektedir (zira DVD kapağı da bomboş görünüyor).
Bu siparişimden kısa süre önce verdiğim bir başka siparişimde de (W096 546n292) benzer sıkıntılarla karşılaşmış ve ürünleri değişim amacıyla tarafınıza göndermiştim. Filmleri izlemek için neredeyse (toplamda) 1-1,5 ay beklediğim göz önüne alındığında, “korsan ürünle mücadele edilemiyor madem, orijinal üründen caydıralım” düşüncesini mottolaştırdığınız izlenimi hâsıl olmaktadır.

Mevcut iade için para iadesi istenmemekte, paraya çok ihtiyacı olan Aydın Doğan’a hibe edilmektedir. Ayrıca değişim de talep edilmemekte, ürünün bahsi geçen mottonuzun başarısının simgesi olarak çerçevelenip asılması salık verilmektedir. 04.05.15
--spoiler--

fx 1

ilk milli savaş uçağının model adıdır. çift motorlu ve yapay zekalı olması planlanmakta imiş.

sınıfsal dönüşüm

iktisadi olarak içinde bulunulan gruptan bir başka iktisadi sınıfa evrilmeyi anlatır.

son dönemlerde bunu en bariz yaşayan grup gülen cemaatidir.

--spoiler--
Maklubeden olimpiyatlara bir sınıfsal dönüşümün hikâyesi*

Ak Parti hükümetinin Gülen Cemaati (GC) ile arasında son zamanlarda iyiden iyiye açığa çıkan gerilimin kavgaya dönmesiyle, GC\'nin, Ak Parti hükümetine karşı alışılmışın dışında, sert bir jargonla ve büyük bir özgüvenle, oldukça saldırgan ve hakir görücü bir eda ile davranmasına neyin sebep olduğu sorusu sorulmaya başlandı. Zira GC, normal şartlarda muktedirlerle kurduğu ilişki son derece yumuşak olan, genel olarak her konjonktüre kolaylıkla uyum sağlayabilen, bir yanağına vurunca ötekini çeviren bir üsluba sahipti ve Ak Parti iktidarına gösterdiği bu tepkiyi aynı sosyal sınıftan gelmediği, aynı dünya görüşünü paylaşmadığı, onu bitirmek için tüm enerjisini seferber etmiş ulusalcı/Kemalist cenaha dahi vermemişti.

Kanaatimce GC\'nin genel olarak iktidarlarla/muktedirlerle, özel olarak da Ak Parti iktidarı ile olan ilişkisine yön veren üç faktör bulunmaktadır. Bunlardan birincisi \'tehdit algısı\'dır. Örneğin 28 Şubat sürecinde, Refah-yol hükümetinin düşürülmesine yakın bir zamanda kendisiyle röportaj yapılan Fethullah Gülen hükümetin artık gitmesi gerektiğinden dem vurmaktaydı. ihtimal odur ki, dönemin hükümetine uygulanan çok yönlü şiddetin boyutu GC\'yi dehşete düşürmüş, o da mevcut konumunu/kazanımlarını koruma refleksiyle hareket etmişti. Bu tutumları onları kurtarmaya yetmemiş olacak ki ilerleyen dönemde kendilerine karşı çok şiddetli bir mücadele yürütülmüş ve Gülen ülkeyi terk etmek durumunda kalmıştı. Giderken de muktedirlerin o dönemdeki temsilcisi Ecevit\'e şefaat etmeyi unutmamıştı tabii.

BEKA KAYGISI

Bugün yaşanmakta olan \'kavga\'da GC\'nin karşısında, kendisine son başkaldırıda bulunulduğunda on binlerle ölçülen faili meçhul cinayete imza atmış, beka kaygısına düştüğünde en vahşi yollara dahi başvurabilmiş, bunu yapmasını seçmen oyuna muhtaç olmamasına borçlu olmuş, denetimi mümkün olmayan ve yaptıklarını çok rahat gizleyebilen bir yapı arz eden, darbeci, komitacı, \'mükemmel bir organizasyoncu\' \'devlet iktidarı\' değil, aksine en otoriter davrandığı dönemde dahi alternatiflerine göre en demokrat olabilmeyi başarmış, tarihinde \'komita\' tecrübesi olmayan, en güçlü olduğu dönemde dahi iktidar olup muktedir olamamış, son yıllarda devletin halkına bakışını ciddi manada değiştirebilmiş, devleti nispeten ıslah edebilmiş bir iktidar, sivil bir iktidar var. işte kanaatimce GC\'nin yukarıda bahsi geçen şaşırtıcı yöntemi seçmesinde etkili olan vakıa bu oldu.

ikinci husus Şamil Tayyar\'ın şecaat arz ederken sirkatini söylediği gibi, GC\'nin AK Parti sayesinde, bilhassa emniyet teşkilatı ve yargıda ciddi bir nüfuz sağlayabilmiş, kendini koruyabileceği enstrümanlara ulaşabilmiş, medyada oldukça çeşitli ve güçlü bir örgütlenmeye giderek algı yönetim araçlarına sahip hale gelebilmiş olmasıdır. Bu iki hususu özetlersek, GC\'nin hem karşısında ilk kez \'sivil\' bir rakip buldu, hem de kendini koruyabileceği enstrümanlara artık sahip.

Geriye hepsinden daha önemli gördüğüm, bu iki hususla neden-sonuç ilişkisi ile bağlı bir üçüncüsü, sınıfsal değişim meselesi kalıyor.Bir yazımda1 Ak Parti hükümeti ile GC arasındaki ilişki için \'belki de ilk kez bir \'pasta\' mücadelesi iki çevre grubu arasında cereyan ediyor\' ifadesini kullanmıştım. Bunu daha iyi kavrayabilmek için Türkiye\'nin toplumsal yapısına, tabakalaşma sistemine ilişkin bir kaç kelam etmek gerekir. Ancak bunu yapmak bu yazının konusunu aşar.

\'MAKLUBE\' VE \'OLiMPiYAT\'

Tabii bu perspektiften bakınca Türkiye\'de demokrasi mücadelesinin aynı zamanda çevre güçlerinin merkeze yürümesinin, ülke kaynaklarından pay talep etmesinin, özetle eşitlik talep etmelerinin de tarihi olduğu söylenebilir. Bana öyle geliyor ki, GC\'nin mücadele yönteminde görülen değişiklik, bir çevre gücü olan bu grubun zaman içinde yaşadığı iktisadi-toplumsal değişim yolu ile daha kapsamlı açıklanabilir. Bunun için iki metafor kullanıyorum. Birisi GC\'nin eski konumunu betimleyen \'maklube\', diğeri yeni konumu belirleyen \'olimpiyat\'.

Maklube, cemaat evini, mütevazı yer sofralarını, o an yapılmakta olan yemekli etkinliği, adam kazanma çabasındaki naifliği yani taşrayı, yani \'çevre\'yi anlatıyor. Olimpiyat ise büyüyen, güçlenen, belli bir entelektüel birikim sağlayan, devasa bir iktisadi güce kavuşan, yaptığı organizasyonlarla uluslararası bir niteliğe bürünen, büyük büyük ittifakları, dirsek temasları, güçlü ilişkileri olan \'merkez\'i, merkezdeki cemaati anlatıyor.

Son 11 yıllık dönemde GC tarihinde hiç olmadığı kadar güçlendi. Bunda iktidarın hem doğrudan hem de dolaylı katkıları oldu. Bu iki grup sivil-asker bürokratik vesayeti el birliği ile geriletirken, bir yandan da bürokrasiyi yeniden ikmal ediyordu. Ancak ne zaman olduğu net olmayan bir dönemeçten sonra GC kendisini, ihsan edilen pozisyondan çıkarıp bağımsız/rakip bir güç olarak tahayyül etmeye başlamışa benziyor. Örneğin GC Kürt sorununun nasıl çözüleceği konusunda iktidarı ikna etmiş, onun bir takım politikalarına yön vermiş, ancak iktidar bu yöntemleri etkili bulmayıp da başka yöntemleri uygulamaya yönelince de ona karşı 7 Şubat girişiminde bulunmuştu.

Görünen o ki GC, son 11 yıldır hükümetin müsamaha gösterdiği, izin verdiği iktidarı beraber kullanma imkânını, kendi güçlenmesine, ülke siyasetindeki etkisini kendi dinamiğine bağlamış görünüyor. Kendisine rağmen bir Kürt sorunu çözüm yöntemini, bir eğitim siyasasını (dershane meselesi) kabullenmemekle kalmıyor, Cephe güçleri ile müdahale etmeye de kalkışıyordu.

Özetle GC, zamanla merkeze yürümeye ve onun alışkanlıklarını edinmeye başladı. Tıpkı merkezin kadim güçleri gibi kendine bir Cephe kuvveti oluşturdu ve tabiri caiz ise Gülen Cemaati Cephesi\'ne dönüştü (GCC). Ardından da bunu hükümete politika yaptırmak ya da bozdurmak amacıyla kullanmaya başladı. GCC, \'ben o eski \'maklube\' değil \'olimpiyat\'ım ve hiç öyle kenarda durup olacakları izlemeye niyetim yok\' ya da Yeşilçam klişesi ile söylersek, \'ben artık o eski kenar mahalle kızı değil, bir hanımefendiyim. Emrimde şoförler, özel kuaförler var. Önemli şahsiyetlerle hemhal olmakta, lüks muhitlerde boy göstermekteyim\' demekte.

SANDIK YOLU

Aslında sıkıntı tüm bu taleplerde ve dönüşümün salt kendisinde değil. GCC, hazır kurulu iktidara, onun rızası dışında gayrimeşru bir yolla ortak olmaya çalışmakta ve tıpkı merkezin kadim güçleri gibi ona karşı bürokratik gücünü kullanmaya çalışmakta. Burada bir parantez açmak gerekiyor. Tabii ki Ak Parti grubuna da \'merkez\'in bazı hastalıkları bulaştı, o da zaman zaman onların dil ve yöntemlerini kullandı. Ama nihayetinde o meşru seçilmiş iktidardı ve bu tip hastalıkları toplum tarafından sandık yolu ile iyileştirilebilir, iyileşmez ise kangren uzuv kesilerek önlenebilirdi. Oysa \'bürokrasi\' için bunun asla mümkün olmadığı tecrübe ile sabit.

Son olarak GCC\'nin \'merkez\' hastalığının neden bu denli rahatsız edici olduğuna da değinmek gerekir. Öncelikle GCC\'nin bu gücü iktidar sayesinde ya da en azından onun yardımları ile edindiği aşikârdır. Bu da onun vicdanlarda \'vefasız\' olarak yargılanmasına neden olmaktadır.

ikinci olarak, \'sonradan görme kenar mahalle kızı\' metaforu ile anlatırsak, muhiti ve yaşam tarzı değişen kenar mahalle kızının, geldiği muhitten insanlarla karşılaştığında onlaraa karşı, öteden beri zengin olanlarda farklı olarak, hakir görücü, aşağılayıcı, iğneleyici ve bulunduğu yeni konumun altını çizici bir nefretle davranması gibi, GCC de tıpkı bu \'sonradan görme kenar mahalle kızı\' gibi içinden çıktığı sosyal sınıfa üsten bakar kibirli bir eda ile yaklaşmakta, meşru temsilcisini içselleştirememektedir.

HERKESiN GÜVENiNi KAZANMAK

Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak, bir zamanlar mücadelesini verdikleri tüm o, \'vesayet gerilesin ki sivil siyasetin önü açılsın\' kitabi ifadesin yerini pratikte, \'vesayet gerilesin ki, yeni vesayet ben olayım\' alıyor görünmektedir. O da tıpkı yeni içine girdiği merkez güçlerinin yıllardır yaptığı gibi siyaseti \'güvenilmez bir kurum\' olarak göstermeye, onun hatalı bulduğu politikalarını gayri meşru yollarla engellemeye, onun hakkında kara propaganda yaymaya çalışıyor izlenimi vermektedir.

Sonuç olarak GCC\'nin, aleyhine gördüğü hükümet politikalarına karşı verdiği tepkinin nicelik ve niteliği itibariyle ortaya çıkardığı sonuç, Türkiye\'nin normalleşmesi yolunda yeni bir zorlukla karşı karşıya bulunduğunu gösterir mahiyettedir. Şüphesiz bunu aşmanın önemli bir yolu devletin, başta Kürtler olmak üzere mağdur toplumsal kesimlerle olan bağını güçlendirmesi, toplumun her kesiminden insanın güvenini yeniden kazanması, ülkenin kaynaklarından her türlü sosyal grubun istifade etme olanaklarının geliştirilmesidir. Zira bu tek bir grubun devlet ya da hükümeti anti-demokratik yollarla zorlayabilmesinin psikolojik zeminini zayıflatacak, hükümetlerin cesur atma iradelerini ise güçlendirecektir.

1 http://www.hurfikirler.co.../bir-ihtimal-daha-var.php

* http://yenisafak.com.tr/y...%A2yesi-30.12.2013-597575
--spoiler--

maklube

yalnızca bir yemek olmayıp, Hizmet Hareketi'nin (Gülen Cemaati'nin), henüz uluslararası bir güç olmadığı o eski naif halini anlatan bir metafordur:

http://yenisafak.com.tr/y...%A2yesi-28.12.2013-597575

hizmet hareketi

Sınıfsal dönüşümü üzerine ilginç bir yazı:

http://yenisafak.com.tr/y...%A2yesi-28.12.2013-597575

ilk buluşmaya kustal su ile gelen kız

üzerinde mutabakat kılınan tek hususun "kız" olduğu "kız"dır.

fenerbahçe

yakın zaman önce hakkında şu entryi girdiğim takım (#19622434)

bunu neden söyledim? bu kadar spor yorumcusu, futbol insanı ve tabii, "2 yıl önce kim kaç yıl düşecek hesabı yapılıyordu, bu yıl takımlarımız finale koşuyor, bize teşekkür edilmeli" diyen federasyon başkanı yıldırım demirören uefa süreci bitti, iyi atlattık sanıyordu da bir ben mi müfettiş incelemesinin devam ettiğini biliyordum? hayır tabii ki de ben de bilmiyordum.

ama yukarıdaki entrynin girilme sebebi uefada devam eden inceleme süreci değildi. yine trabzonspor'un o yıl ki şampiyonluğu da bu sürecin sonunda tescillenmeyecek.

ya? ben, fenerbahçe'yi aklamaya çalışıp onu da, türk futbolunu da rezil eden, fb yöneticinin tapelerdeki deyişiyle, "3/4'ü fb'den yana" olan tahkimin ve federasyonun verdiği ve sonucu zaten belli olan kararı takmıyorum. kupanın tescil yoluyla verilip verilmemesini de...

şunu spor medyası dahil kimse anlamadı: ortada bir spor varsa bunu ceza yargılaması mantığıyla değil, vicdanla, kanaatle yargılarsınız. ve türkiye'de, birçok fenerbahçeli de dahil vicdanlarında o yıl yaşananları yargılayıp mahkum etti.

bu süreç nasıl sonuçlanır bilmem. ama şunu iyi biliyorum: (#19622434)

mehmet ali aydınlar

son gelişmeler gösterdi ki, aslında bu adam sadece fenerbahçe'nin an hafif ceza ile süreci atlatmasına değil, türkiye'yi de büyük bir skandaldan kurtarmaya çalışmış.

tamam fenerin piyonluğunu yaptı kabul ama infantino'nun uyarılarına "puan silelim, kupayı da ts'ye verelim" diyerek diyerek cevap vermiş ve anlaşmış da (yapıldığı söylenen protokol. aslında teknik olarak "şifahi taahhüt").

yani? eğer bu plan işlese idi, fenerbahçe zaten o yıl avrupa'ya gitmemişti, sadece zaten alınacak olan kupa o yıl haklı olarak elinden alınmış olacaktı ve tüm süreç en az zararla atlatılacaktı.

şimdi ne oldu? federasyon gereken cezayı vermemiş, uefa cezayı kendi kesmiş oldu.

fener hem o yıl gidememiş oldu, hem de 2 yıl daha gidemeyecek duruma düştü. süreç sonunda o yılın primini ve kupasını hak edene verecek olması da cabası.

fenerbahçe

6 yıldır şampiyonluğa hasret türkiye futbol takımıdır. en son 1988-1995 aralığında 6 yıl şampiyon olamamıştır.

eğer önümüzdeki yıl da şampiyon olamazsa, bu dönem kulüp tarihinin en uzun süre şampiyon olunamamış dönemi olacaktır.

edit: imla.

4 nisan 2013 fenerbahçe ss lazio maçı

fenerbahçe'nizin onların lazio'suyla yapacağı, zerre .ikimde olmayan maçtır. "ya ama ülkemizin takımı". niye bu bir argüman olsun ki? kendimi niye insanlarca çizilmiş aptal ulusal sınırlarla sınırlayayım ki? hepsini geçtim, spor lan bu spor. vakit ayırıyorsam keyif alacam. kim kimi .ikiyorsa .ikecek ama sonuçta seyir zevkim şenlenecek.

fenerbahçe kalın ve sert sever

fenerbahçe'nin uefa kupasını alması durumunda kupanın sahip olması gereken niceliktir.*

galatasaray ın çeyrek finale çıkmasına ne dediler

ama hala 6s.

-fenevli-

26 şubat 2013 fc barcelona real madrid maçı

tek kelime ile resital olmuş maçtır.

(bkz: hala madrid)

didier drogba transferinde federasyon şikesi

ama hala fenerasyon. çünkü tüm bu pislikler şike pisliğinin örtülmesinin diyeti. öde fenerasyon öde.

fakirlerdeki bitip tükenmeyen umut

tükenince iş gurura dönüşür.

atabarı

gerçekte artvin barı'dır. yalakalık parayla değil ya, mka'ya atfen atabarı'na dönüştürülmüş.